Gösterin bana kendi yüzünüzü, kendi yüzünüzü ama... yeryüzünün bulutlarını gökyüzünde görenler için sizin yüzünüz yeterince beyaz gelmiyor artık. Gri havaların suskusu yok sizin yüzünüzde, o bile yok ve yeterince iyi değil.
Biliyorsunuz, bizim yekûnümüzdür gidenlerin hayatı. Hep bize ertelediler bizim de onlara ertelediğimiz gibi… hep susup sonralara bıraktığımız, hani senin ve benim gibi… (kimdir bu sen ve ben, hepimizin içinde olan bölünmüşlük mü?) erteleniş ve üzeri tırt bir balçıkla sıvadığımız saçma bir yapaylık. Bu değiliz, bu değil…
Kuzu sesleri duyuyorum rüyalarınızdan ve kurumuş çayırların şarkılarını… buralardan çalıp çalıp yastıklarınızın altına biriktirdiğiniz münzevi hayatların ışıltılı bekleyişlerini… ki sadece beklerler. Beklerken varmış gibi, gelmiş gibi yaşarlar. Oysa gelmeyiştir bizi bir ömür yaşatan.
Herkes kendine bir cümle arıyorken… “bu mu, bana mı, ben mi, içimden hangi parça..?” bunlar hepimizin yalanladığıdır. ezberletilmiş formüller, tanrı inancımız gibidir hani..? Birbirimize eşittir koymaya bayıldığımız yerde, birimiz hep aşağıda kalır diğerinden. Duydunuz mu, hiçbirimiz eşit değildir diğerine, onun gözünde.
Bir buluta sarılıp uyumak ve yağmurdan rüyalar görebilme arzusu gibiyiz. Oysa tek kanadımız var. Hatırla sana bu cümleleri yazdığım yorgunluğu ve onlarca cumartesiden bir güzü… yelkeni rüzgârın cazibesine kapılmış ve gerildikçe isteyen sonsuzluk yüzünü…
Uzun binaların üzerinden bakıyorum geceye ve homurdanan şehre. Işıklar canlı ve davetkâr. Fark eder mi benim uyanık olmam senin uykunda? İşte pencereden ensemi koklayan hava varlığının en güçlü nefesidir. Tüm gün göbekli adamların mide uğultusunda ve ten kokusunda bir sabır açlığına gömüldüm. Bu her gün böyledir. Susup dinlerken sen, onlar önem kazanır. Ve sen kendine sorarsın sürekli: “umurunda mı, umurunda mı, umurunda mı?” inan bana hepsinin cevabı “hayır”. Ne zaman ki yüzümün yansımasını görüyorum bir yerde ; içimden büyük bir kahkaha patlatıyorum. “senin umurun, senin küçük umurun, kimin umurunda?”
Önemsenmek için ağzı açık balıklar gibi çırpınıyoruz bu teknede. Hadi, yalanlamayın beni ki ben de kendi ikiyüzlülüğümle barışayım. Önemsenmek için girdiğimiz şablonlardan hangisi daha az komiktir bir diğerinden? Yok, öyle bir şablonumuz çünkü. Çünkü önemli doğmuşuz bir kere önemsiz günü kutsayarak. Düşünceniz kusuruma bakmasın, zaman zaman, zamana çatmadan rahatlayamıyorum. O ki, tanrının şımarık gücü… evet, damarlarımdasın.
Ne diyordum? Evet, herkes uyuyor ve uyanık kalmam için içtiğim uyarıcılar damarlarımda kelimelerle akıyor. Beni bul ve ona yapıştır, bir diğerine, akyuvar, alyuvar… vitaminiyiz biz hayatın, sözleriz yani.
Artık bana müsaade. Korkuluk bekliyor balkonumda. Ağır bir geceyi kovacağım üzerinizden, sihirli sözcüklerle. İzin verin güne, size kendinizi göstersin önemsediğiniz yüzlerde.
Günaydınlarım en sevmediğim gün pazardan.