28 Kasım 2011 Pazartesi

Çelişkisel Pişmanlık


Tesadüfen dinlediğim bir melodinin nota çizgilerinde sallanan ağır pişmanlık duygusuna rastladım dün.

Sting, "Bourbon Sokağı Üzerinde Mehtap" şarkısında New Orleans sokaklarında gezinen genç bir kadından söz etmiş ve demiş ki:

"Çok geceler geçirdim altında penceresinin
Kendimle savaşarak pençesinde içgüdülerimin
Tanrıya yakarır sorarım, ‘Bu hale nasıl geldim’ diye...
Mecburum öldürdüğümü sevmeye, sevdiğimi de öldürmeye..."


İnsanın içgüdüleri, kişilik denen uçurumun en derinlerinde gömülüdür.
Modern Rus Edebiyatının kurucusu kabul edilen Puşkin, kitaplarında en romantik şiirlerini yayımlarken, bir yandan da günlüğüne pornografik içgüdülerini yazıyormuş. Puşkin’in "Gizli Günce"sini okurken sevgilisi için söylediği şu sözler dikkat edilmesi gereken mimli cümleler:
"Hangi biçimi istersem, o biçimi alabileceğini düşünmüştüm. Sadece Tanrı’nın yaratış anında hissedebileceği bir coşkuyla doluydum."
İnsan bazen tüm biriktirdiklerini riske etme pahasına, kendine sakladığı ya da hayal dünyasında inşa ettiği bir aşk bahçesinde, gizlice içten içe bir heykel yapar gibi bir ilişki tasarlar.
En mahrem duygularını vehmeder, sümen altı ettiği tüm arzularını giydirir ona...
Aslında gerçek değildir, heykeltıraşın hayalidir o... Tanrısal bir coşkuyla yoğurup, gönlünce şekil vereceği, üzerinde fantezilerini gerçekleştireceği bir heykel...


Bu hayal, iki türlü son bulabilir:
Ya heykel bir baskında ele geçirilir.
Veya model, heykeltıraşın düşlediği biçimi alamaz.
Çünkü "insanın ne olabileceği, ancak ne olduğuyla sınırlıdır aslında."
Sonunda heykel kırılır; ama kırılırken riske edilmiş öbürlerini de kırar.
Artık heykeltıraş için gün –derin- pişmanlık günüdür.
O gün, "sever öldürdüğünü ve öldürür sevdiğini…"



Free Hit Counter