Özgeçmişinizi hazırlamanızı istedi mi sizden birileri, herhangi bir sebepten? Ne yazdınız peki o özgeçmişlerinize? Geçmişinizde yaşadıklarınız, yaptıklarınız, kendinizde biriktirdikleriniz, edinimleriniz, konuştuklarınız…. Haydi bir oyun oynayalım şimdi, gözlerimizi kapatıp düşünelim; yaptıklarımızı değil de yapmadıklarımızı, söylediklerimizi değil de söylemediklerimizi, sustuklarımızı, susmak zorunda hissettiklerimizi getirerek gözümüzün önüne, yeniden yazalım özgeçmişimizi, yineleyelim kendi yaşımız kadar uzun tarihimizi.
Böylesine bir suskunluk tarihi yazmak hoş olmaz mı sizce de?
Yeri gelir de söylemediklerimizin hesabı da sorulur belki bizden bi’ yerlerde. Kimbilir?
“İnsanları yapmadıkları ile yargılayan, yeni bir tarih yazılmalı” diye düşmüş zamanın birinde notlarına Aziz Nesin. Çok haklı bence.
İlginç olmaz mıydı, hayatınızdaki herkesi yaptıkları ile değil de yap(a)madıklarıyla, yapmaktan korktuklarıyla, yapabilecekken bilerek veya bilmeyerek pas geçtikleriyle, hayatın koşuşturmasında gümbürtüye gidenleri tümüyle gün yüzüne çıkarıp sorgulamak yeniden?
İnsan, söylediklerinde değil de sakladıklarında saklı değil midir zaten? Birazcık da kapalı kutu izlenimi verdiyse çevresine; herkes yoğunlaşmaz mı kapalı kutunun içinde olanları öğrenmeye? Gizlediklerinde gizlenmez mi o kapalı kutu yaşamlardakiler?
Köleliğin ve haksızlığın ortaya çıkması ve hatta yönetim biçimlerini oluşturması, efendiler yaratması bizlere, tüm suskunlukların birer ürünü ve birikmesi değil de nedir?
Hepimizin geçmişinde vardır böyle karanlıklar. Azıcık içinizi açın kendinize, itiraf etmeye gönüllü olun yeter ki bulacaksınız hemen. Elinizde imkan varken, yapabilecekken yapmadıklarınızı düşünün mesela. Bir haksızlık, gözlerinizin önünde cereyan ederken gözlerinizi kapamışsınızdır. Bir çaresizin yardımına koşabilecekken arkanızı dönüp uzaklaşmışsınızdır . Bir zulme, zorbalığa tanıklık etmiş ama sinmişsinizdir belki? Bir yalana ortak olmuş ya da olmak zorunda bırakılmışsınızdır ya da. Pas vermek yerine şutu kaleye göndermişsinizdir belki maçın son saniyesinde.
Bazen isyanınız, tam su yüzüne çıkacakken cesaretinizin duvarına çarparak, paramparça olmuştur belki. Kendinize olumsuz geri dönüşü olabileceğini hesaplayarak risk almayışınız, kararsızlığınız, ürkekliğiniz, hatta korkaklığınız, “bana ne”ciliğiniz, “bana dokunmasın o yılan kime dokunursa dokunsun”culuğunuz, “her koyun kendi bacağından asılır en nihayetinde”ciliğiniz; kimlerin hayatlarında ne felaketlere, ne yangınlara, ne zorbalıklara, ne zulümlere ne acılara yol açtı biliyor musunuz?
İşte bunların hiç biri geçmez özgeçmişimizin satırlarına, halimizi arz ettiğimiz cümlelerimizin arasına. Fedakârlıklarımızdan bahsederiz biz özgeçmişlerimizde, oysa feda ettiklerimiz oluşturur bizim geçmişimizi.
Gördüklerimiz değil, görmezden geldiklerimizde; kulak verdiklerimizde değil, kulak arkası ettiklerimizde; göze aldıklarımızda değil, göz yumduklarımızda; yüz verdiklerimizde değil yüz çevirdiklerimizdedir bize dair tüm ipuçları.
O eksikleri yazmadığımız her özgeçmiş eksiktir bu yüzden.
Herkesin sadece bazı zamanlarda kendine itiraf ettiği hatta çoğu zaman bundan bile kaçtığı bu tarz davranışları vardır. Ama o kaçışların yolunu da, kendimizi inandırdığımız, vicdanımızı rahatlattığımız bahanelerimiz açar. “sadece biz değil ki, herkes susmuştur!”, “o, hak etmiştir ama!” “yarın aynısı başımıza gelse o bizim yanımızda olacak mıdır bakalım?”
Bütün bu bahaneleri üst üste koyup, bizi acıtan, bizi utandıran, bizi rahatsız eden düşünceleri susturup, kendimizi uykunun şefkatli kollarına bırakmaz mıyız? O sustuklarımızın çok rahatsız edici bir sesi vardır ama derinlere hapsettiğimizden, özellikle kulak kabartmazsak duyamayız onları.
Hayata döndürdüğü kadar, döndüremediği hastalarından da sorumludur doktor. Kazandığı davalar kadar kazanamadıklarıyla da yargılanır avukatlar. Attığı goller kadar kaçırdıklarının da yükünü sırtlar futbolcu; işte bu yüzden yazarlar da yazdıkları kadar yazmadıklarının da günahını taşırlar. Hatta sicilleri yazmadıklarında saklıdır. Önemleri, dili kullandıkları kadar kullanmadıklarında anlaşılır.
Ve hakikaten bir gün gelip, yapmadıklarımızın tarihi yazılır da bunun hesabı bizden sorulursa;
Korkarım hepimiz utanırız!