Son günlerde anlamını en içten hissettiğim; nasıl da davetkâr ve cüretkar bir kelime "Uzaklar"... Bu kavramın adı, sizin de ruhunuzun yelkenlerini rüzgarlar ile doldurup sonuna dek şişirdi mi hiç? Sizin de aklınızı çeldi mi bu ismin sihirli çağrısı?.. Sihirli olduğu kadar zehirli olduğunu bildiğiniz, tuzaklarla dolu olsa da uzakların sesine kulak verip açılmak ve hiç arkaya bakmadan yepyeni bir hayata doğru yelken açmak fikri, sizin kafanızı da saç diplerinizi yolarcasına çekiştirdi mi hiç?
Biz, çok uzun bir süre sonra, bulutlu semalarımızda uçurtmalarımızı havalandırma korkumuzu yeni yeni aşmaya başlamışken daha, koskocaman bir balonla gökyüzünü fethetmiş bir komutan edasıyla, tüm ihtişamı ile hayatımızın tam ortasına nereden döndü “uzaklar”...
Körler ülkesine düşmüş bilge bir gezgin gibi, bize uzaklarda, bütün bu karanlığın ardında bambaşka dünyalar ve kendi içlerinde rengarenk hayatlar olduğunu müjdeledi kendince. O hayatlara bizi zorunlu olarak imrendirmesi de cabası.
Evet, zaten zorluğu bize yeten hayat biraz daha zor geliyor artık. Uzaklarda bir yerlerde, açık denizlerde, okyanus ötesinde bambaşka bir yaşam olduğunu bilerek yaşamak; ve o yaşantının içinde bir parçamızın olması, yüreğimizi burkuyor evet.
Çantamıza bütün sevinçlerimizi, bütün umutlarımızı ve bütün cesaretimizi doldurup, salaş bir limanda eski hayatımızla vedalaşmak, sonra da burnumuzu bambaşka kıtalara çevirerek, serüven rüzgarını tam arkamıza alıp kendimizi okyanusların çalkantısına bırakıvermek geliyor artık içimizden, evet.
Evet, kalbimizin güvertesine yeniden buyur etmek istiyoruz kaldığımız yerden, vazgeçilemeyeceğine üç günde kanaat getidiğimiz tüm o güzel tadları... Atlantik'te fırtınalar göğüsleyip, Akdeniz'de yunuslarla yarışarak, Nil'de hayata dokunup, Galapagoslar'da denize doymak büyük bir hışımla ve ulaşmak hedefe; budur beynimi tamamen esir alan en son düşünce....
Oysa biliyorum ki yine her zaman olduğu gibi olacak her şey. Önce, şu anda olduğu gibi, korkunç bir yanardağ patlamasından kopup gelen lavlardan kaçan insanoğlu misali bir an önce sulara atmak isteyeceğim kendimi... Çok açılmadan ama... Çünkü uzaklar yasaktır bize... Menzilimiz sınırlı... Beklentilerimiz ve hayallerimiz gibi...Ancak 10 kulaç ötedeki beyaz dubalara kadar açılabiliriz biz hep. O da birkaç saat için...
Tatile gitmedik ki hiç tam anlamıyla biz, küçük terapi seanslarına gittik aslında bugüne dek; hayata daha kolay katlanmamızı sağlayan... öfkemizi dindirip yeniden hayatın karmaşıklığının ortasına bizi gönderen.
Serin bir ağaç gölgesi, koyda berrak bir deniz ve belki sıcak bir omuz; şefkatine sığınabileceğimiz...
"Tamam hayat, dinlendim, hazırım... Haydi gel daha da örsele, yıprat beni" diyebilmek için...
Oysa duyardık hep; "Uzaklar"da başka hayatlar varmış, ve artık hissediyoruz biz de onu, ister istemez, canımız acıya acıya.
Duyduk, ama biz göze alamadık uzakları şimdiye dek...O yüzden hep "başkaları renk verdi gökyüzüne", bize bakmak ve birazcık iyi günümüzdeysek alkışlamak düştü yalnızca onları...
El salladık, uzak düş ülkelerinin gezginlerinin ardından... ve yenik bir ordu gibi küçük kumdan kalelerimize döndük sonrasında...yakınlarda bir yerde...
Ama ben artık bu sefer farklı olsun istiyorum galiba!
Dipnot: Yazının düşünülmesi ve yazılması sürecinde fonda bana eşlik eden şarkıyla bitirmek uygun olacak sanırım...